Avrupa’nın en büyük ve dünyanın en büyük 10 nükleer santralinden biri olan ve Ukrayna sınırları içerisinde bulunan, Rusya’nın kontrolünde olan Zaporijya Nükleer Santralinin soğutma bacalarından birinde 11.08.2024 tarihinde büyük bir yangın çıktığı haberlerini endişe ile izledik. Santralin soğuk durumda olması yani çalışmıyor olması ve yangının soğutma bacasında meydana gelmesi nedeniyle doğrudan bir nükleer radyasyon tehlikesi şimdilik bulunmuyor. Yapılan ölçümlerin şimdilik normal düzeyde bulunması geçici bir tesellidir.
Ukrayna ve Rusya taraflarının birbirlerini suçladıkları yangının çıkış sebebi ve son durumuna ilişkin basına farklı bilgiler yansıdı. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın X hesabından yapılan açıklamada;
“UAEA uzmanları, akşam saatlerinde duyulan çok sayıda patlamanın ardından Zaporijya Nükleer Güç Santrali’nin kuzey bölgesinden gelen yoğun koyu dumana tanık oldu. Ekip, santral tarafından, soğutma kulelerinden birine yönelik dron saldırısı düzenlendiği yönündeki iddia konusunda bilgilendirildi. Nükleer güvenlik açısından herhangi bir etki rapor edilmedi.” denildi.
Buraya kadar her şey normalmiş ve akşam evde haberleri izlerken sıradan bir yangın haberi gibi görülen bu haber aslında insanlık açısından ne kadar büyük bir tehlike ile karşı karşıya olduğumuzu göstermekte.
Her iki taraf da yangının radyasyon güvenliğini etkilemediğini kabul ediyor, ancak bu tür olayların potansiyel tehdidi konusunda uyarıda bulunuyor. Bir yandan da tehditlerini sürdürüyorlar. Nükleer tehdit ve riskin Zaporijya nükleer santralindeki soğutma bacası yangını ile sınırlı kalmayıp reaktörlere de saldırı veya sabotaj olması tehlikenin boyutlarını çok daha dramatik noktalara taşıyacaktır. Bunun yanında Rusya’nın Kursk nükleer santrali yakınlarında yaşanan gergin ve çatışmalı durumun ise yeni nükleer felaketlerin yaşanmasının an meselesi olduğu izlenimi vermektedir. Çernobil’den 700 km daha Türkiye’ye yakın olan Zaporijya santralinin yanı sıra Türkiye’ye dikey olarak 1000 km mesafedeki Kursk santralinde olabilecek bir sorunun etkilerinin, meteorolojik koşullar dikkate alındığında Çernobil kazasından daha az etkili olacağını söyleyemeyiz.
11 Mart 2011 tarihinde yaşanan deprem ve tsunami, Fukuşima nükleer santralinin elektrik şebekesine enerji sağlayan jeneratörlere zarar verdi ve santralde elektrik kesintisine neden oldu. Bunu takip eden soğutma eksikliği santralde kısmi erime ve patlamalara neden oldu, radyoaktif maddelerin denize karışmasına sebep olan bu kaza uzmanlar tarafından Çernobil felaketinden sonra dünyanın en büyük ikinci nükleer kazası olarak tanımlandı. Fukuşima’nın etkilerinin neler olduğu hala tam olarak tespit edilmiş değil.
Zaporijya Nükleer Santralinin soğutma bacasında meydana gelen yangın da akıllarımıza ilk olarak Fukuşima felaketini getirdi. Nükleer santralin rutin çalışması sırasında ortaya çıkan ısı kapalı devre boru içindeki sıvıya transfer edilir, bu sıvı da soğutma bacalarında bulunan radyatörlerden geçirilerek santralin ısınan bölümleri soğutulur. Soğutma sistemleri nükleer santraller için hayati bir önem taşımaktadır, Yaşanan savaş ortamı ve ülkelerin gerçeklerin üstünü örtme becerileri de düşünüldüğünde en azından Nükleer Düzenleme Kurumundan coğrafyamıza bu kadar yakın bir yerde gerçekleşebilecek nükleer kazalarda veya olumsuzluk durumunda muhtemel etkileri bize de yansıyacak olan bu yangın ve sonuçları ile ilgili bir açıklama yapmasını bekliyoruz.
İnsanlık, bir yandan nükleer teknoloji kullanarak riskli bir şekilde enerji üretirken, diğer yandan adeta bir silaha dönüşerek ülkelerin birbirlerini tehdit etmelerinin motivasyon aracı haline gelmiş olan Nükleer santrallerin yaratacağı yıkımlar ve felaketlerle yüz yüze bırakılıyor. Dünya ölçeğinde devam eden ve sürekli yeniden yazılan savaş senaryolarında nükleer tehdit uzun zamandır başrolde. Ülkeler küresel güç olma sevdasıyla insanlığı geri dönülmez bir yıkımla baş başa bırakacakları sorumsuzluklarını sergiliyorlar. Her şey bir delinin bir butona basması ya da nükleer güç tesislerinin veya atık depolama alanlarının saldırıya uğramasına bağlı olacak kadar bıçak sırtındadır. Rusya’nın nükleer doktrini değiştirme tehdidi de göz ardı edilmemelidir.
Nükleer Santral Karşıtları yıllardır bilimsel verilerle bu teknolojiden enerji üretiminin yarattığı/yaratacağı sorunları kamuoyu ile paylaşıyor. Ancak nükleer lobilerin ve savaş çığırtkanlarının sesi daha çok çıkıyor ve nükleer yalanlar gelişmişliğin bayrağı haline getiriliyor. Oysa ki, gelişmişliğin göstergesi enerjiyi pahalı ve riskli yöntemlerle elde etmek değil tam tersine ucuz, erişilebilir ve en az riskli yöntemlerle elde ederek kaynakların insan, doğa ve toplum yararına optimum şekilde kullanmaktır.
Ülkemizde yapımı devam eden ve planlanan Nükleer Santraller ile ilgili olarak enerjide dışa bağımlılıktan tutun da atık problemi, deprem riski, işletme yönetimi ve coğrafyamızdaki savaş ortamından kaynaklı yaşanacak riskler ve önlemler konusunda yıllardır uyarılarımızı yapıyoruz. Gelin bu sevdadan vazgeçin, geleceğimizi riske atmayın diye. Ancak ne yazık ki memleketteki her itiraz gibi karşılık bulmuyor. Biz demiştik demeye bile fırsat kalmayacak felaketlerle yüzleşmemek için bir an önce enerji politikalarımızdaki nükleer yaklaşımından vazgeçin ve yapımı devam eden Akkuyu Nükleer Santrali inşaatını durdurun.
YAŞAMA ŞANS VERİN.
EMO ANKARA ŞUBESİ DEMOKRAT MÜHENDİSLER
13 AĞUSTOS 2024
İlk Yorumu Siz Yapın